11 Haziran 2012 Pazartesi

Ülkemde gidişat II

Ülkemde gidişat Bu başlığımı okumayanlar öncelikle onu okusun.

Ülkemde değinecek çok şey var aslında. Ama en başta " deprem " konusuna değinme gereği duydum. Sizlere öncelikle bilimsel bilgi vereyim.

Ülkemiz, jeolojik zamanlar arasından 3. zamanda oluşmuştur. 


" Zamanın önemli olayları :

§ Kıtaların bugünkü görünümünü kazanmaya başlaması

§ Linyit havzalarının oluşumu

§ Bugünkü iklim bölgelerinin ve bitki topluluklarının belirmeye başlaması

§ Alp kıvrım sisteminin gelişmesi

§ Nümmilitler ve memelilerin ortaya çıkışı "


Böyle özellikleri var 3. zamanın yani Neozoik dönemin. Bu kısımları bizi pek ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren kısım, ülkemizin de bu dönemde oluşması. Bu dönem diğer zamanlara göre yani, 1. ve 2. zamanlara göre oldukça genç. Haliyle tam olarak yerine oturmamış. Sık sık depremlerin olması gayet normal. Deprem tahmini yapanların,  pirim yapması bana pek normal gelmiyor. Çünkü zaten günde binlerce deprem oluyor ki hissedilmesi mümkün olan ve olmayan depremler bunlar. İllaki yapılan bir tahmin tutuyor haliyle. 

Bazı panpalarımın düşüncesine göre, bu depremleri HAARP oluşturuyor. Oluşturulması mümkündür fakat HAARP'ın oluşturduğu depremlerde enerji boşaltımının fazlalığı nedeniyle açığa çıkan enerji oldukça fazladır , depremin şiddeti ona oranlı olarak çok fazladır. Haliyle depremin boyutu da 7'den büyük oluyor. 7'nin altındaki depremleri HAARP ile ilişkilendirmemek lazım. Ve tabiki 7 üzerindeki depremleri de " kesin HAARP'ın işi amına koyim " damgasını vurmamak lazım. Bahsettiğim gibi, depremlerin yoğunlukla olması ülkemizde muhtemel. 

Ülkem keşke gelişmekte değil de gelişmiş olsaydı. Dış borç bu denli fazla olmazdı. Bariz bir örnek vermek istiyorum. Mesela Ülkemizdeki Bor Madenleriyle ilgili çene çalalım.


Bizi bu tabloda ilgilendiren kısım, dünyadaki bor rezervlerinin çok ama çok büyük bir kısmının Türkiye'de olması. 

Ülkemizde böylesine bor rezervi bulunmasına rağmen, boru ( boru değil bor'u  hehe ) sadece  hammadde olarak ihraç edebiliyoruz. İşleyemiyoruz. Neden diye sormaz mı kimse ? Sorar tabi amına koyim. İşlemeden, ham madde olarak boru satmamız bazı ülkelere yarıyor çünkü. Onlar işliyor, işledikten sonra tekrar bize satıyorlar. Zararın boyutunu siz düşünün. " Van minüt " diye peşkeş çekmek bir yarar sağlamıyor , o peşkeşi bu konuda çekmek gerekiyor ki gerekli yatırımı yapıp, " kendi borumu kendim işlerim " demek gerekiyor.  Siyaset yaptığım sanılmasın sadece yapılması gerekenden bahsediyorum burada. 

Sadece bu bahsettiğim konu hakkında gerekli yatırım yapılıp, izin vermeyenlere ( ülkelere, yatırımcılara) kafa tutulması gerekiyor. Ama sonucu pek parlak olmaz haliyle böylesine kafa tutmanın. Geri kalmış ülkeler mesela Afrika ülkeleri, bariz sömürgelerdir. Ülkemiz görünüş itibari ile sömürge değil, fakat işleyiş biçimi olarak bariz sömürgedir. Bir örnek daha verebilirim. Suriye - Türkiye sınırından bahsedeyim sizlere biraz.


Kırmızı alanla işaretlenmiş bölümde, yaklaşık olarak günde 100.000 varil petrol çıkarılıyor. Sınırın diğer yanında ise rafineri bulunmamakta, bulunsa bile petrol çıkarımı, işaretlenmiş alanın çıkarımınının 1000'de 1'i kadar. 

Bunun ne gibi bir açıklaması olabilir ? Ülkemizde, petrol çıkarımına limit koyulması akla gelen ilk şey. Suriye de ise durum ortada. Petrolün olduğu yerde, huzur olması  ters orantılı işliyor. En yakın zamanda Suriye'ye de " Sözde " demokrasi  getirilmesi muhtemel İsrail veya Amerika tarafından. Bunun bize sıçraması da muhtemel.

Belki de bizim korkumuz, ülkemize demokrasi getirilmemesidir. Bu yüzden, bizlere çizilen çizgiler içinde hareket etmek durumunda kalıyoruz. " Şu kadar petrol çıkaracaksın, bor işlemeyeceksin, boru biz işleyeceğiz,  bizden alacaksınız " direktiflerine uymamız gerekiyor.  


Bir de " kürtaj " konusu gündemde. Kürtajın yapılmasının yasal olarak ortadan kaldırılması ülkemizde  muhtemel. Kimi zamanlar, kürtaj yapılmalıdır deniyor kimi zamanlar ise gerekse ahlaki olarak gerekse işin dinsel boyutu ile yapılması haram kılınıyor. En basit yönden bu tam olarak nüfus politikası işleyişidir. Bilinçli kesim, bunun nüfus politikası ile ilgili olduğunu muhtemelen anlamıştır. İlk olarak " 3 çocuk " muhabbeti çıktı. Ardından " kürtaj yapılmamalıdır ". Bunun tek açıklaması, nüfusun artmasını sağlamaktır. 

Nüfusun artmasını sağlamak , artmasını önlemek ve nüfusu korumaya yönelik üç politika var ve bizim izlediğimiz politika, nüfusun artmasını sağlayan politikadır. Doğuma teşvik amaçlı " 3 çocuk " şart koşuluyor ve  kürtaj ortadan kaldırılmak isteniyor. 

Bana soracak olursanız kürtaj ile ilgili yeni bir yasa çıkartılacak, yasal yollarla kürtajın yapılması mümkün olmayacak.

Son olarak her zamanki gibi "duyarsızlığa" değinmek istiyorum canlarım. " Amına koyim yeter duyarsızlık duyarsızlık diye başımızın etini yedin "  diyen panpalarım haklılar. Ama iki dakika dinleyin. Medyanın yönlendirmeleri bizleri duyarsız hale getiriyor. " Duyarsız değilim ben " diyebilen var mı aranızda ? Varsa bile kendini iyi tanımıyor olması muhtemel. Gelin bir test yapalım.

+18 olmayan panpalarımın vereceğim capse bakmamasını öneririm














Testere ( Saw ) filminden bir sahne. Duyarsızlaşmaya örnek için böyle bir caps veriyorum canlarım fazla tepki vermeyin. 

" Bu ne lan ürperdim " , " Sponk senin amına koyim korktum piç " , " iğrenç" gibi tepkiler vereceksiniz ilk baktığınızda. Haklısınız bunda. Eğer tepkileriniz belirttiğim gibi değilse duyarsızsınız.  Belirttiğim tepkileri veren panpalarım, her gün bu başlığa girin ve günde bir kez bu capse bakın. En geç 1 hafta sonra bunu normal karşılayacaksınız. İşte medyanın yaptığı da bu. 

Kadına şiddet ve şehit  haberlerine karşı bu şekilde duyarsızlaştırıldık. Böylesine haberlere tepki vermiyoruz artık. 

Yaz tatilinde belirli saat aralıkları ile düzenli şekilde güneşlenip , hafif dozlarda yanıklar meydana gelmesi normal olandır. Acı hissetmezsiniz. Ve bilinçli olarak güneşlenmediyseniz, gezerken yandıysanız , yandığınızın bile farkına varmazsınız yanıkları görene dek. 

Bu verdiğim örnekte sadece cildimiz etki altına giriyor. Peki ya fikirlerimiz, düşüncelerimiz, hayata bakışımız etkilenirse durum ne olur ? 

Bunun farkına varan zengin ve zeki insanların bir kısmı medya patronudur. Kitle iletişim araçları ile  zihnimizi  bu denli duyarsızlaştırmaktadırlar. 


Sağlıcakla kalın canlarım.





7 yorum:

  1. panpa bu ülkede güven ortamı yok başta.ne alaka amına koyim diyecek olursanız van münit.

    mezarcılar iş başında ölü ruhlarımızı iyice kireçleyip gömüyorlar dizilerle filmlerle.

    kimse düşünmüyor cidden ben bunu niye izliyorum diye.

    neyse üzülme piç kurusu

    YanıtlaSil
  2. Güzel olmus ama konudan sapma gardas klip ifşası isyiyorum ben

    YanıtlaSil
  3. Güzel yazmışsın ama;

    "Ülkem keşke gelişmekte değil de gelişmiş olsaydı. Dış borç diye bir şey haliyle olmazdı."

    Burda sıçmışsın kusura bakma. Ne demek lan dış borç olmazdı? Dış borç da olurdu kamu borcu da olurdu. Para zaten borçtan yaratılır.

    Dünyada bir kaç tane sikim kadar ülke haricinde bütün ülkelerin dış borcu ve kamu borcu vardır.

    zeitgeist'ı özellikle birinci filmini izlemeni öneririm.

    tamam sakinim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dış borçtan kasıtımın, bu denli aşırı borç olduğunu anlamış olman gerekir. Borç elbet olur, her ülkenin de vardır zaten. İllaki cümlemde vurgulamam gerekiyor mu , borcun olmamasından kastettiğimin az borcun olmasını ? Cümlemde her şeyi açık halde vermem gerekmez sanırım.

      Sil
  4. Ben hiç korkmadım bende bi sorun mu var :D

    YanıtlaSil
  5. Bende hic korkmadim

    YanıtlaSil